8 Temmuz 2013 – Saat: 13.50
Milas
Milas
Milas’ta normallerin üzerinde bir sıcaklık vardı. Bu anormal bir şey değildi, normallerin üzerinde olsa da. Küresel ısınmanın dünya üzerindeki kalıcı etkilerinden biriydi. Gökyüzü bulutsuzdu. Güneşe bakmaya bir saniye bile tahammül edilemiyordu. Masmavi göğün ortasın-da beyaz bir noktaydı güneş. Dışarıdaki insanlar yukarıdan bir nokta olarak görünüyordu. Güneşe bakamadıkları için ancak gökyüzüne baktıkları için hepsi ellerinin yan kısmını alınlarına koymuş, asker selamı veriyor gibiydi.
Sıcağa aldırmayan insanlar eski evlerin bulunduğu bölgeye yığılmış, Türk uçaklarının gösteri uçuşunu izliyordu. Uçaklardan çıkan kırmızı ve beyaz dumanlar enfes bir görsel şölen sunuyordu Milas halkına. Hepsi öğle vakti güneşte yanmayı göze alarak çıkmıştı dışarıya. Her şey mükemmel gösteriyi izlemek içindi.
Kırmızı duman çıkaran uçaklardan biri bir dikdörtgen çizerek çizdiği dikdörtgenin her yerinde dolaşarak içini dumanla doldurdu. Daha sonra beyaz duman çıkaran bir başka uçak dikdörtgenin içine bir yay çizdi. Diğer bir uçaksa dikdörtgenin içinde zikzaklar çizerek dolaşmaya başlamıştı. Çıkan sonuçta adrenalin bile yetersiz kalırdı. Kalp atışlarını hızlandıracak raddede Türklük genlerini okşuyordu havada gururla dalgalanan şekil. Türk Bayrağı… Gösteri uçakları gösterinin sonunda Türk Bayrağı’nı gökteki gönderine çekmişti. Bu bir bakıma gökyüzü bizimdir demekti. Çatımız göktür! Daha sonra İstiklal Marşı çaldı. Herkes saygı duruşuna geçti. Uçaklar da ön kısmı yukarı bakacak şekilde duruyordu. Onlar da saygı duruşun-daydı!
İstiklal Marşı bittikten sonra Türk uçakları rotayı denize doğru çevirdi. İstikamet Ege’ydi. Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığı’na gideceklerdi sahil yolundan. Uçaklar sorunsuz bir şekilde giderken iki tanesi yönünü şaşırarak Yunan hava sahasına girdi. Aslında bir otuz-kırk metre içeri girmişlerdi. Bunu fark etti pilotlar. Yine de önemsemediler ve hiçbir şey olmamış gibi, istiflerini bozmadan gitmeye devam etti pilotlar.
Aynı saatlerde, Eşek Adası’nda bir Yunan köylüsü havada uçmakta olan uçaklara bakarak sinirle söylendi.
“Şu Türkler yok mu, sınırları aşmaya bayılıyorlar!” Ardından telefonunu aldı ve 100 numarasını çevirdi. Türkleri polislere şikayet edecekti. Uçakların Türk uçağı olduğunu dumanlarından anlamıştı.
“Türk uçakları Eşek adası üzerinde seyrediyor.”
Polis “Emin misiniz Türk uçağı olduğundan?” diye sordu.
Yaşlı Yunan “Evet!” diye sertçe konuştu, polise adresi verdi ve telefonu kapattı. Bir süre sonra polisler oradaydı. Üç polis gelmişti. Biri uçakların görüntülerini çekerken diğerleri Yaşlı Yunan’la konuşuyordu.
“Adın ne amca?”
Adam amca sözüne kızsa da bozuntuya vermedi ve “Emmanuil.” dedi.
“Peki Manolis. Bu uluslar arası davada sen de görgü tanığı olacaksın. Zaten görüntüler her şeyi açıklıyor.”
Bay Emmanuil için isminin kısaltılması bardağı taşıran son damla olmuştu. Yumruklarını sıktı. Eli kıpkırmızı, eklem yerleri bembeyazdı. Polisin yakasına yapıştı. “Bana bak seni domuz, ne benim adımı kısaltacaksın, ne de bana amca diyeceksin. Amca senin babandır!” Polis bozulmuştu, yanındakiyse gülmemek için kendini zor tutuyordu. İkisi de bu aksi adamla konuşmanın zor olacağını düşündü ve bu işin olabildiğince kısa sürmesini istiyordu.