Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

Sağlığımız İle ilgili Bilmediklerimiz | 100 Sağlık Bilgisi

lovies

♾️Grafik Gurusu♾️
Katılım
9 Mar 2009
Mesajlar
1,789
Tepkime puanı
40
Web sitesi
www.ilkeroztuna.com
VERTİGO

Vertigo ( Baş dönmesi- Araç tutması) Bazı insanlar denge problemlerini baş dönmesi olarak nitelendirirler. Çevrenin dönmediği bu denge bozukluğu bazen iç kulağa bağlı bir problemden dolayı ortaya çıkar. Bazı insanlar ise denge sağlamaktaki zorluklarını vertigo kelimesiyle açıklarlar. Bu kelime Latince "dönmek" fiilinden gelmektedir. Bu hastalar sıklıkla kendilerinin veya çevrenin döndüğünü söylerler. Vertigo çoğunlukla iç kulak probleminden kaynaklanır. HAREKET HASTALIĞI VE DENİZ TUTMASI NEDİR? Bazı insanlar uçağa bindiklerinde veya arabada bulantı hissederler, hatta bazen kusarlar. Bu duruma taşıt tutması denilir. Bir çok insan bu rahatsızlığı gemiye bindiği zaman çeker bu yüzden aynı olay olmasına rağmen buna deniz tutması denir. Deniz tutması sadece ufak bir rahatsızlıktır. Bunun dışında herhangi bir tıbbi bozukluğun ifadesi değildir. Ancak bazen yolcular bu rahatsızlıktan dolayı çok kısıtlanabilirler. Çok az bir kısmında da bu rahatsızlık yolculuk bitse dahi birkaç gün daha sürmektedir. DENGE SİSTEMİNİN ANATOMİSİ Baş dönmesi (Dizzines, vertigo) ve taşıt tutması denge sistemi ile ilgilidir. Uzay araştırmacıları bu duyguya uzaysal oriantasyon demektedirler. Denge sistemi iç kulaktadır ve beyine vücudun uzay içinde nerede olduğunu, pozisyonunun yönü, hangi yönde hareket ettiği ve dönüyor mu yoksa sakin durumda mı olduğunu bildirir. Denge duygunuz sinir sisteminin aşağıda belirtilen bölümleri arasındaki kompleks ilişkilerle sağlanmaktadır. İç kulak (aynı zamanda labirent adını da almaktadır.) hareketin yönünü yani dönüp dönmediğini, ileri veya geri, bir yandan diğer yana ve yukarı veya aşağıya doğru olduğunu belirler. Gözler vücudun uzay içindeki yerini (baş aşağı vs.) ve hareketin yönünü belirler. Eklemlerde ve omurgada bulunan basınç reseptörleri vücudun hangi parçasınınaşağıda olduğunu ve neresinin yere değdiğini belirler. Kaslardaki ve eklemlerdeki algılama reseptörleri vücudun hangi parçasının hareket ettiğini belirler. Merkezi sinir sistemi (beyin ve omurilik) daha önceki dört sistemden gelen uyarıları işler ve sonuçta koordinasyonu sağlanmış bir algılama ortaya çıkar.Taşıt tutmasının bulguları ve baş dönmesi, merkezi sinir sistemine diğer dört sistemden birbirine zıt mesajlar geldiğinde ortaya çıkmaktadır. Örnek olarak fırtınalı bir günde uçağa bindiğinizi düşünün ve uçağınız hava akımlarından dolayı sallanmaktadır. Fakat gözleriniz bu hareketi algılamamaktadır. Çünkü bütün gördüğünüz uçağın içidir. Bunun sonucunda beyniniz birbiriyle uyuşmayan mesajlar almaktadır. Sizi bundan dolayı uçak tutabilir. Veya bir arabanın arka koltuğunda oturmuş kitap okuduğunuzu düşünün. İç kulağınız ve deri reseptörleriniz yolculuğun hareketini algılayacaktır. Ancak gözleriniz sadece kitabı görecektir. Bu nedenle sizi taşıt tutabilir. Gerçek bir tıbbi örnek vermek gerekirse bir darbeden dolayı yalnızca bir taraftaki iç kulağınızın hasarlandığını düşünün. Hasarlı iç kulak normal iç kulakla aynı mesajları göndermez. Bu beyine dönme eylemiyle ilgili yanlış bilgi verir. Kişi vertigodan veya dönüyormuş hissinden şikayetçi olabilir. Bazen bulantı da görülür. HANGİ TIBBİ RAHATSIZLIKLAR BAŞ DÖNMESİNE NEDEN OLUR? Dolaşım: Dolaşım bozuklukları baş dönmesinin en sık nedenleri arasındadır. Eğer beyniniz yeterince kan almazsa başınız dönmeye başlar. Hemen hemen herkes yatarken aniden ayağa kalktığında birkaç defa hissetmiştir, ancak bazı insanlar sık veya kronik nedenlerden ötürü baş dönmesi şikayetlerinde bulunurlar. Bu arterioskleroz (damar sertliği) dan dolayı olur. Bu rahatsızlık çoğunlukla yüksek tansiyon hastalarında, şeker hastalarında ve kan yağları yüksek olanlarda görülür. Bazen de kalp fonksiyonları yetersiz olanlarda veya kansızlık şikayeti olanlarda rastlanır. Bazı ilaçlar özellikle nikotin ve kafein beyne giden kan akımını azaltır. Dietteki çok miktarda tuz da kan akımının azalmasına neden olur. Bazen dolaşımında strese, sinirlenmeye veya gerginliğe bağlı olarak bazı bozukluklar olabilir. Eğer iç, kulak yeterince kan alamazsa daha özel bir baş dönmesi durumu olan vertigo ortaya çıkar. İç kulak kan dolaşımındaki değişikliklere çok hassastır. Bu yüzden beyin için bahsedilen zayıf kan dolaşımı durumlarının hepsi iç kulak için de geçerlidir. Yaralanma: Kafatasında meydana gelen, iç kulağı da zedeleyen bir kırık sonrasında aşırı,kısıtlayıcı bir vertigoyla birlikte bulantı ve işitme kaybı gelişir. Baş dönmesi birkaç hafta sürer. Bu süre içinde normal taraf yavaş yavaş karşı tarafın fonksiyonlarını üstlenir. Enfeksiyon: Virüslerden örneğin soğuk algınlığına neden olanlar iç kulağı ve onun beyinle olan sinir bağlantılarını etkileyebilirler. Bu kötü bir vertigoya neden olurken işitme genellikle etkilenmez. Buna rağmen bakteriler sonucunda oluşan enfeksiyonlarda hem denge hemde işitme fonksiyonlarının bozulmasına neden olur. Baş dönmesinin şiddeti ve iyileşme zamanı kırıklarda olduğu gibidir. Allerji: Bazı insanlar allerjik oldukları besinlerle veya havadaki parçacıklarla karşılaştıklarında baş dönmesi veya vertigo ile karşılaşabilirler. Nörolojik hastalıklar: Multipl Skleroz, sifiliz, tümör gibi sinir sistemini etkileyen hastalıklar dengenin bozulmasına neden olur. Bunlar nadir nedenler olmasına rağmen doktorunuz muayene sırasında bunları da düşünecektir. ARAÇ TUTMASINA KARŞI NE YAPABİLİRİM? Her zaman vücudunuzun hareketinin iç kulağınız ve gözleriniz tarafından aynı şekilde algılanabileceği bir yerde oturun. Örnek olarak arabanın ön tarafında oturup uzak manzaralara bakabilirsiniz veya geminin güvertesi ne çıkıp ufku izleyebilirsiniz yada uçakta cam kenarında oturup dışarıyı seyredebilirsiniz. Uçak yolculukların da hareketin en az olduğu kanat üstüne denk gelen koltukları tercih edin. Eğer araba sizi tutuyorsa kitap okumayın yada zıt yöndeki koltuklara oturmayın. Araç tutması olan bir başka yolcuyla konuşmayın veya onu izlemeyin. Yolculuktan hemen önce yada yolculuk sırasında keskin kokulardan, baharatlı ve yağlı yiyeceklerden uzak durun. Araştırmalar halk arasında yaygın olarak kullanılan formüllerin etkinliğini bilimsel olarak kanıtlayamamıştır. Doktorunuz tarafından tavsiye edilen ilaçlardan birini yolculuğunuzdan önce alın. Bu ilaçlardan bazıları reçetesiz olarak da satın alınabilir. Sakinleştirici veya sinir sistemini etkileyen ilaçlar için doktorunuzun reçetesi gerekir. Bazıları hap veya fitil şeklindedir bazıları ise (scopolamine) kulak arkasına yapıştırılabilen bantlar şeklindedir.Şunu hatırlayın: Baş dönmesi ve araç tutması olaylarının büyük çoğunluğu hafiftir ve kişi bunu kendi kendine tedavi edebilir. Ancak ağır veya giderek daha da ağırlaşan vakalar Kulak Burun Boğaz, denge ve sinir sistemi konusunda uzman bir doktor tarafından takip edilmelidir. DOKTOR BAŞ DÖNMESİ İÇİN NE YAPAR? Doktorunuz baş dönmesini tarif etmenizi isteyecektir. Bunun bir göz kararması mı yoksa bir hareket hissi mi olduğunu, ne kadar sürdüğünü, işitme kaybı veya bulantı ve kusma olup olmadığını soracaktır. Hangi durumların baş dönmesi oluşturduğu da sorulabilir. Genel durumunuz, ilaç alıp almadığınız, kafa travması, son zamanlarda geçirilmiş bir enfeksiyon, ve kulağınızla, sinir sisteminizle ilgili birçok soruya cevap vermek durumunda olabilirsiniz. Doktorunuz kulağınızı, burnunuzu ve boğazınızı muayene ettikten sonra sinir sistemiyle ilgili bazı testler yapacaktır. İç kulak hem işitme hem de dengeyle ilgili olduğu için dengedeki bir bozukluk işitmeyi de etkileyecek veya bunun tersi olacaktır. Bu nedenle doktorunuz işitme testi (odiogram) isteyebilir. Bazı durumlarda kafatasınızın röntgenini, tomografisini veya manyetik rezonans ile görüntülenmesini veya iç kulağınızı uyarmak için kullanılan sıcak veya soğuk sudan sonra göz hareketlerinizi izleyecek bir test (elektronistagmografi - ENG) isteyebilir. Bazı durumlarda da kalbinizin değerlendirilmesini veya bazı kan testlerini önerebilir. Her hasta için her test gerekmemektedir. Doktorunuzun kararı hangi testlerin gerekli olduğunu belirleyecektir. Benzer olarak önerilen tedavi de konulan teşhis ile ilişkili olacaktır. BAŞ DÖNMESİNİ AZALTMAK İÇİN NE YAPABİLİRİM? Ani pozisyon değişikliklerinden kaçının. Örnek olarak yatar durumdan aniden ayağa kalkmayın veya bir taraftan diğerine ani olarak dönmeyin. Aşırı kafa hareketlerinden (özellikle yukarı bakmak) veya hızlı baş hareketlerinden kaçının. Dolaşımı bozacak (nikotin, kafein ve tuz) ürünlerinin kullanımını azaltın. Baş dönmenize neden olan stresden, sinirlilikden uzak durun ve allerjiniz olan maddelere maruz kalmamaya çalışın. Baş dönmeniz olduğunda araba kullanmak tehlikeli alet kullanmak veya merdiven tırmanmak gibi zarar verebilecek aktivitelerden uzak durun.

-----------------------------------------------------------------------

AFT

AFT; Alm. Aphtein (f. pl.), Fr. Aphte (m.), İng. Aphtha; Aphtousfever. Bir çoğunun asıl sebebi bilinmeyen, ancak bir virüsten dolayı ortaya çıktığı veya bağışıklık sisteminin bozukluğuyla ilgili olduğu sanılan, ağızda, dudaklarda ve dil sathında küçük ülserler (doku harabiyetleri) ile seyreden bir hastalık. Ekseriya sindirim bozuklukları ile birlikte bulunur. Çok ağrılıdır. Gülmeyi, konuşmayı, çiğnemeyi güçleştirir. Tedaviye rağmen 1-2 hafta sürer. Bazan biri iyileşirken biri yeniden çıkar. B ve C vitaminleri verilmesi faydalı olabilir; çünkü aftların çıkmasının vücut mukavemetinin düşük olmasıyla ilgisi vardır. Bu vitaminler özellikle C vitamini mukavemeti arttırır. Antibiyotikler fayda sağlamaz. Ancak, yeni bir hastalığın bunun üzerine eklenmesini önlerler. Gamaglobülin enjeksiyonu yapılırsa, belirtiler kısa sürede silinir. Çiğneme sırasındaki ağrıyı azaltmak için yemek öncesi düzeysel olarak ağrı kesici solüsyonlar sürülüp, 15-20 dakika ağrının duyulması önlenebilir. Tekrarlayan veya uzun süren aftlarda, ağızın karbonatlı ve tuzlu (veya şaplı) suyla çalkalanması, keza yaraların üzerine gliserin sürülmesi de iyileşmeyi hızlandırır. Özel (ağız için hazırlanmış) pomadlar vardır, kullanılması faydalıdır. Barsak solucanı tedavisinde kullanılan Leva misole(Ketrax) haplarından haftada iki gün arka arkaya bir defada üç tane münavebeyle haftalarca kullanılmasının iyi sonuç verdiği bildirilmektedir(Misale Pazartesi sabah 1 defada 3 tane, Salı sabah tekrar edip diğer 5 gün ara verilerek devam edilir.

---------------------------------------------------------------------

DİZANTERİ

Dizanteri Alm. Dysenterie, Fr. Dysenterie, İng. Dysentery. Şiddetli ishal ile karakterize bir kalın barsak hastalığı. İki ana şekli vardır: Basilli dizanteri ve amipli dizanteri. Dizanteri eskiden beri bilinen bir hastalıktır. Amipli ve basilli dizanteriler arasındaki ayırım ancak son yüzyılda tesbit edilmiştir. Önceleri bu iki tip dizanteri birbirine karıştırılmıştır. Eldeki bilgilere göre dizanteriyi ilk defa M.Ö. 380’de İran ordusundaki bir salgın sırasında Herodotus tesbit etmiştir. Askeri hareketlerde, savaşlar esnasında, toplumların kötü beslenme şartları ve göç gibi sağlık kurallarına dikkat etmedikleri zamanlarda sık sık dizanteri salgınları görülmüştür. Basilli dizanterinin benzeri belirtileriyle seyreden amipli dizanteri 1859’dan sonra ayırt edilmeye başlandı. 1898’de Shiga, Japonya’da dizanterili hastalardan dizanteri basilini üretti, şifa bulduktan sonra, bunların büyük abdestten kaybolduklarını tesbit etti. Basilli dizanteri salgınlar yapabilmekte, amipli dizanteri ise tek tük vak’alar halinde görülmektedir. Basilli dizanteri Shigella grubu mikroplar tarafından meydana getirilir. Tek tük vak’alar halinde yurdumuzun her yerinde devamlı olarak vardır. Şartlar müsait olunca salgınlar da yapar. Dizanteri basilinin kaynağı insanlardır. Bulaşma: Direkt temas ile veya su, besin maddeleri ile dolaylı yoldan olur. Direkt bulaşmada, hastanın ellediği kapı tokmakları, çatal, kaşık, bardak, havlu ve hela musluklarından alınan basiller de söz konusudur. Dizanteriyi hafif geçirenler, yatmaya ihtiyaç duymadan ayakta gezenler, hastalığı kolayca yayarlar. Bir insanda hafif hastalık yapan dizanteri basili, diğer bir insanda ağır bir hastalık tablosuna yol açabilir. Hastalığı hiçbir belirti vermeden geçiren dizanteri taşıyıcıları da vardır. Dolaylı bulaşmada besin maddelerinin mikropla kirlenmesi durumu görülür. Portör (hastalığı belirti vermeden taşıyan) satıcı, aşçı, garsonların ve diğer gıda ile uğraşanların basili bulaştırması ile ekmek, süt, su, salata, meyve gibi pişmeden yenen ve içilen maddelerden, hastalık kolayca alınmaktadır. Dizanterinin yayılmasında karasinekler de rol oynar. Dizanteri salgınları yaz aylarında çıkar. Denize dökülen lağımlardan karışan basillerle plajlarda hastalığı almak mümkündür. Dizanteriye her cins ve yaştaki kişiler yakalanabilir. Çocuk ve yaşlılarda, diğer bir hastalığın nekahatinde bulunanlarda, dolaşım yetmezliği olanlarda, hamilelerde ve veremli olanlarda ağır seyreder. Hastalığın kuluçka süresi, ortalama olarak 3-6 gün arasında değişir. Belirtileri: Kuluçka dönemini takiben ani olarak başağrısı, halsizlik, kusma, titreme ile ateş yükselir. Karın ağrısı ile birlikte ishal başlar. Hasta günde 10 ile 120 kere arasında helaya gider. Büyük abdest içinde kan, balgam ve cerahat mevcuttur. Dışkılama karın ağrısını takib eden buruntuyla başlar. Arkasından şiddetli bir ağrı ile barsak muhteviyatı dışarı atılır. Bazan hasta helaya gidemeden yatağına dışkılar. Dilin üstü paslıdır. Hastalık ilerledikçe dil şişer. Karın muayenesinde kalın barsaklar sucuk gibi ele gelir ve ağrılıdır. Ayrıca, mide-barsak sindirim salgısında azalma olduğundan hazımsızlık da ortaya çıkar. Barsakta gaz vardır. İdrar yaparken yanma, bazan durdurulamayan hıçkırık vardır. Tansiyon, hastalığın 2-3. günü düşer, nabız sayısı artar. Çocuklardaki dizanteri daha değişik seyreder. Çocuklarda sinir sistemi belirtileri fazladır, huzursuzluk, durgunluk, havaleyle seyreder. Su kaybı belirtileri çoktur. Dışkıda balgam boldur. Dışkı yeşil renktedir. Dizanteri erişkinlerde 10-15 gün sürer. Müzminleşen dizanteri ise gelip geçici şifalarla senelerce sürebilir. Uygun bir tedavi ve rejimin yapılmaması ve basilin hususiyetlerine bağlı olarak dizanteri müzminleşebilir. Müzmin dizanterinin iki şekli vardır: Dispeptik müzmin dizanteri: Büyük abdestte kan ve balgam kaybolduğu halde ishal devam eder. Besinlerin hazmedilememesi söz konusudur. Büyük abdest oldukça fena kokuludur. Kalın barsakta ülserli ve kanayan noktalar vardır. Komplikasyonlar (Hastalığın seyrinde ortaya çıkabilen durumlar): Makat çevresi apseleri, prolapsus ani (makatın dışarı çıkması), sidik kesesi iltihabı, dizanteri romatizması, göz kapağı mukozasının iltihabı (konjiktivit), idrar yolu iltihabı, kaslarda felç nadir de olsa görülebilir. Dizanterilerde ölüm oranı % 5-10 arasında değişir. Çocuk ve yaşlılarda fazladır. Türkiye’de dizanteriden ölüm oranı, batı ülkelerine göre daha düşüktür. Basilli dizanteri tipik belirtileri ile kolayca tanınır. Fakat amipli dizanteriden klinik belirtileri ile ayırt edilemez. Kesin teşhis, büyük abdestten kültür yaparak dizanteri basilini üretmekle konulur. Tedavi: Hasta, yatak istirahatine alınır (hastahanede yatırmak en uygunudur). Önce beslenmesi ayarlanır. Bol sıvı verilir. Hasta pirinç çorbası ile beslenir. Posa bırakan gıdalar verilmez (sebze, meyve gibi). Midede azalmış bulunan hidroklorik asit, limonata şeklinde veya özel ilaçlarla tamamlanır. Yemekten sonra, sindirim enzimleri ihtiva eden ilaçlar verilir. Yiyebilen hastalara ekşi elmaların rendesi faydalıdır. Şiddetli ağrılara karşı; karın üzerine sıcak su torbaları ve termofor koymak iyi gelir, geceleri ilaç verilir. İshal azalıp büyük abdest şekillenmeye başlayınca, ızgara köfte, pirinç ve patates püresine geçilir. C, K ve B vitaminleri de verilir. Tedavide ilaç olarak en mühimi, direkt olarak basil üzerine etkili olan ilaçlardır. Bunlar arasında; tetrasiklin, kloramfenikol, sulfamidler ve streptomisin sayılabilir. Bu ilaçlar, mutlaka bir doktorun denetiminde kullanılmalıdır. Korunma: Hastalar, sağlamlardan ayrılır, büyük abdest dezenfekte edilmeden helalara dökülmez. Dizanteri nekahetleri ve taşıyıcıları, besin maddeleri işçiliğinden muaf tutulur. Sular klorlanır. Sütler iyi kaynatılır veya pastörize edilir, çiğ sebze ve meyveler temiz ve bol su ile yıkanır. Salgınlar esnasında çiğ sebze ve meyve yememelidir. Besinler kara sineklerden korunmalı, el temizliğine itina göstermelidir. Korunmada yaygın olarak kullanılan bir aşısı yoktur. Amipli dizanteri: Entamoeba histolytica ismi verilen bir amip tarafından meydana getirilen, dizanteri şeklidir. Bu amip, insanlara ait bir parazittir. Bunun bir canlı hareketli şekli, bir de kist şekli vardır. Tabiatta ancak kist şeklinde bulunur. Amipli dizanteri tropik ve subtropik iklim bölgesinde yaygındır. Birinci Cihan Savaşında Mısır’daki kamplarda esir kalan er ve subaylarımızla yurdumuza gelmiş ve Anadolu’nun soğuk sıcak her bölgesine yayılmıştır. Amibin kaynağı insanlardır. Canlı şekli dayanıksız olduğundan, bulaşmada önemli değildir. Bulaşmada dayanıklı olduklarından kistler rol oynamaktadırlar. Sulara, çiğ yenen besinlere karışarak hastalığa yol açarlar. Hastalığın bulaşmasında karasineklerin de rolü büyüktür. Amipli dizanteri tek tük rastlanan bir hastalıktır. Basilli dizanteri gibi salgınlara pek yol açmaz. Ağızdan alınan kistler, doku içinde ilerler, barsakta ülserlere neden olur. Amipler bazan portal damar (karaciğer kapı toplardamarı) içine girerek karaciğere ulaşır, neticede abselere yol açar. Kan yoluyla ulaştığı, diğer organlarda da apse yapabilir. Had amipli dizanteri genellikle kistler alındıktan 8-10 gün sonra ortaya çıkmaktadır. Belirtileri: Belirtilerin derecesi iklime, kişinin bünyesine ve amibin cinsine göre değişiklikler gösterir. Had amipli dizanteri, hastalığın klasik şeklidir. Belirtiler basilli dizanteriye benzer. Farklı olarak, bunda genellikle ateş yoktur. Ancak barsakta gelişen diğer bir enfeksiyon veya karaciğer apsesi gibi bir komplikasyon olursa ateş yükselir. Hafif belirtiler ve nöbetlerle tanınmayan amipli dizanteri veya had safhadayken yeterli tedavi görmeyen veya hiçbir hekim tarafından müdahale edilmeyen vak’alar müzminleşir. Amip hali denen hafif hastalık, müzmin dizanterinin meydana gelmesinin başta gelen sebeplerindendir. Komplikasyonları: Barsak gangrenleri, barsak kanamaları ve delinmeleri, barsakta kanser gelişimi, hepatit (karaciğer iltihabı) karaciğer absesi ve diğer organ abseleri sayılabilir. Amipli dizanteri; ishal yapan diğer hastalıklarla ve en çok da basilli dizanteri ile karışır. Kesin teşhis; büyük abdestten (tazeyken) alınan bir parçanın mikroskopla incelenip, amiplerin görülmesiyle olur. Tedavi: En mühim ilaç emetindir. Chloroquine, metronidazol de etkilidir. Diğer hususlar basilli dizanteride olduğu gibidir. Korunma: En mühim husus, hastaları tedavi etmek, portörlük (taşıyıcılık) ile bulaşmasına engel olmaktır. Diğer hususlar basilli dizanterideki gibidir.

--------------------------------------------------------------------

FERRİTİN

Demir elementinin vücutta depo edilen şekli.

-------------------------------------------------------------------

TRİGLİSERİT

Yağ asitlerinin bir triol olan gliserolla yaptıkları esterlerin ortak adı. Trigliseritler bileşimlerindeki yağ asitlerine göre adlandırılırlar. Meselâ tristearinde üç molekül stearik asit, oleodistearinde bir molekül oleik asit iki molekül stearik asit bulunur. Hayvan ve bitkilerin yapısında bulunan trigliseritlerin yapısı farklı türler gösterir. Bitkisel trigliseritlerin çoğu oda sıcaklığında sıvıdır. Basınç altında hidrojene edilerek katı hâle getirilebilirler (Bkz. Margarin). Trigliseritlerin alkali ortamda hidroliziyle gliserol ve yağ asidi tuzları (sabun ana maddesi) meydana gelir. (Bkz. Sabun)


Trigliserit korunma yöntemleri, Trigliserit nedenleri, Trigliserit tehşis, Trigliserit korunma yolları, Trigliserit başlangıcı, Trigliserit nedir, Trigliserit ilaçları, Trigliserit hapları, Trigliserit tedavisi, Trigliserit hastalığı, hakkında konulu uzmana başvurunuz.

--------------------------------------------------------------------

BOŞALTIM SİSTEMİ

Alm. Ausscheidungssystem (n), Fr. Appareil (m), excreteur, İng. Excretion. Kanın temizlenerek idrarın meydana gelmesinde, birikmesinde, iletilmesinde ve dışarı atılmasında vazife gören yapılar. İdrarın oluştuğu yer böbreklerdir. İdrarın hasıl olmasıyla vücudun diğer organlarında meydana gelen zararlı metabolizma artıkları da vücuttan su ile atılmaktadır. Bu şekilde dokuların iç düzeni korunmakta, vücudun tuz-su dengesi devam ettirebilmekte ve vücuttaki hidrojen iyonları konsantrasyonu sabit tutulmaktadır. İdrarın vücutta meydana gelmesi ve atılması iki safhada meydana gelmektedir. Önce, birinci idrar (Ultrafiltrat) meydana gelmekte, böbrekte nefronun borucukları boyunca, bunun büyük bir kısmı geri emilmekte, arta kalan kısım da dışarı atılmaktadır. Proteinler dışında, ultrafiltrattaki maddeler kan ile aynı konsantrasyonda bulunur. Daha sonra su, sodyum, amino asitler, şeker vb. maddeler böbrekteki borucuklar boyunca tekrar geri emilmektedir. Bu arada üre gibi maddelerin emilmesi sınırlı olmakta ve bir kısmı da borucuklar boyunca geçen idrara salınmaktadır. Günlük meydana gelen yaklaşık 120-150 litrelik ultrafiltrattan sadece bir litresi idrar olarak dışarı atılmaktadır. Bu atılan idrara, ikinci veya esas idrar denilir. Esas idrarda vücudumuzdan zaruri olarak atılması lazım gelen maddelerin konsantrasyonu, kandaki miktarlarına nazaran çok daha yüksek bulunmaktadır. Bu maddeler arasında üre, bazı ilaçlar, kreatinin vs. sayılabilir. Böylece ortaya çıkan idrar, böbrek havuzuna atılır. Buradan da idrar borusu vasıtasıyla mesaneye taşınır. İdrar borusunun üç yerinde bulunan darlıkları, böbrek taşlarının takılması ve ameliyat gerektirmesi bakımından önemlidir. Mesanede biriken idrar, mesaneyi belli dolgunluğa eriştirerek idrar yapma refleksi uyandırır ve idrar dışarı atılır. Mesaneden sonra gelen ve uretra denilen idrar atma borusu ile idrar yolları son bulur. Bu borucuk kadınlarda erkeklerden daha kısa olduğundan, idrar yolları ve böbrek rahatsızlıkları daha sık olmaktadır.

--------------------------------------------------------------------

LİPOM

LipomYağ dokusunun iyi huylu tümörü. İnsan vücudunda, yağ dokusunun bulunduğu her yerde olabilir. Genellikle ince fibröz (kıkırdaksı) bir kapsülü vardır. Teşhis metodları, vücutta bulunduğu yere göre değişir. Bu bakımdan en kolay cilt altı yağ dokusundan menşe olan lipomlar teşhis edilir. Bunlar, dışardan gözle görülebilen veya görülemeyen yuvarlak-oval, üzerinde renk değişimi olmayan, muayene ile ağrılı olmayan, büyüklükleri çok değişiklik gösterebilen kitlelerdir. En sık iki omuz arasında ve ensede bulunurlar. Nadiren kötü huylu tümörlere dönüşebilirler. Cilt altı yağ dokusunun lipomlarından başka barsak zarlarından (mezenter), göğüs kafesi içindeki yağ dokularından, çok nadiren kalb dokularından (endokard ve epikard) gelişen lipomlar da vardır. Bunlardan mezenterik (barsak çevresi) ve göğüs kafesi içindeki lipomlar, kitle etkisi ile çevre organlara baskı yapmadan pek belirti vermezler. Mezenterik lipomlar, genellikle karnın sağ alt kadranında bulunurlar ve alışılmış muayene esnasında tesadüfen hareketli kitleler olarak tesbit edilirler. Karında dolgunluk hissi, iştahsızlık, barsak alışkanlıklarında değişiklikler yapabilirler. Röntgen tetkikleriyle sadece teşhise yaklaşılabilir. Genel olarak lipomların teşhis ve tedavisi, cerrahi usullerle yapılır. Kitlenin tam olarak çıkarılması tedavi için yeterlidir.

--------------------------------------------------------------------

GUATR

Guatrı olan bir hastanın ortaya çıkan belirtilerini göz ardı etmemek gerekir. Hastalık nedeniyle parmak ve dil ucunda titreme, sinirlilik, sıcağa dayanamama, zayıflama ve bazı türlerinde boyunda şişlik görülür. İyileşmesi mümkün olan bir guatr giderek geciktirilirse ya da ilaç tedavisine cevap alınamazsa cerrahi müdahale gerekebilir. Tiroid bezi, boynun ön yüzünde, nefes borusunun iki yanında yer alan yutkunmakla hareketli bir iç salgı bezidir. Bu bezin iltihabi ve tümoral olmayan büyümelerine guatr denir. Guatr iki şekilde olabilir: Birincisi ve çoğunlukla görülen bezin bir veya birkaç bölgesinde yumrular halinde olanı (nodüler guatr), ikincisi ve daha seyrek olanı bezin tamamının büyümesi şeklindedir. Belirtileri Tiroid bezinin normalden fazla (hipertroidi) ve normalden az (hipotroidi) çalışması ile vücudun kalp-damar, solunum, sindirim, üriner ve sinir sistemlerini etkileyen belirtiler ortaya çıkar. Tiroid bezinin fazla çalışma belirtileri; İştah artmasına rağmen kilo kaybı Sık sık büyük abdest yapma Seyrek adet görme Ellerde ve dilde titreme Sinirlilik, duygusal değişiklikler Sıcaktan rahatsız olma, terleme Taşikardi ( nabzın yükselmesi uykuda bile) Göz belirtileri (göz kapağı tembelliği, gözlerin dışarı doğru çıkması, çift görme) Ayaklarda şişlik Tiroid bezinin az çalışması (hipotroidi) belirtileri; Kilo alma Kabızlık Soğuktan rahatsız olma Aşırı adet görme Kısık ses Güçsüzlük, hareketlerde yavaşlama Nabzın düşmesi Cildin-saçın kuru ve kalın olması Risk Grupları Her iki cinste ve her yaş grubunda görülebilir. Ancak gebelik, doğum ve hormon dengelerinin sık sık değişmesi nedenleri ile kadınlarda daha yaygındır. Bazı bölgeler ve yörelerde daha sık görülebilir. Örneğin; Doğu Karadeniz ve İç Anadoluda daha sıktır. Yeni doğan çocuklarda doğumdan hemen sonra hormonlar kontrol edilmelidir. Doğuştan bir eksiklik varsa sistemlerin gelişmesine (özellikle zeka gelişimine) engellemeden eksiklik tamamlanmalıdır. İç-Dış, Erkek-Dişi Guatr İç-dış, erkek-dişi guatr ifadeleri halk tarafından kullanılır. Kişinin boyun yapısına göre bezin büyümesi dışardan görünüyorsa (zayıf ve boynu uzun olanlarda görülür) buna dış guatr denir. Bezin büyümesi görünmüyorsa (şişman ve kısa boyunlularda görülmez) buna da iç guatr denir. Ameliyattan sonra tekrar eden yani nüks olanlar dişi guatr, tekrar etmeyenlere de erkek guatr denir. Eğer bezin belli bir kısmı çıkarıldıktan sonra ihtiyacı olan hormon dışarıdan verilmezse iç dengeler devreye girerek beyin aşırı TSH salgılar. Bu salgı tiroidi uyararak yeniden büyümesine sebep olur. Tekrar büyüdüğü için buna dişi guatr denir. Teşhis ve Tedavi Guatr teşhisi; Muayene, Kan testi (T3, T4, TSH hormonları tetkiki), Tiroid ultrasonu veya sintigrafisi ile teşhis konur. Tedavi yöntemleri ise; İlaç tedavisi, Radyoaktif iyot tedavisi ve Cerrahi tedavidir. Tedavi yöntemlerinden hangisi veya hangilerinin seçileceği hastadan hastaya değişebilir. En uygun tedavi şekli cerrah, endogrinolog, radyolog ve patologdan oluşan bir ekip tarafından planlanmalı ve takip edilmelidir. Guatr Ameliyatı Guatr ameliyatı dendiğinde en sık boyunda iz kalıp kalmayacağı ve sesin kısılıp kısılmayacağı endişe edilir. Boyunda cilt pililerine paralel olan 3-4 santimetrelik bir kesi yapılarak ameliyat gerçekleştirilir. Bu kesi estetik dikildiğinde kalan iz hiç belli olmamaktadır. Ses kısıklığı ise, anestezin sırasında boğazın tahriş olmasına bağlı 1-2 gün süren ses kısıklığı olabilmektedir. Yutkunmadaki 1-2 günlük ağrı ile birlikte ameliyat çok rahat geçmektedir. 1 gün hastanede yatıp ertesi gün taburcu olan hastanın 4. gün dikişleri alınmaktadır. Erken Teşhis Önemlidir! Guatrda erken teşhis çok önemlidir. Geç kalınması durumunda hastalık ilerleyecek, tedavi zorlaşacak, sistemlerde yaptığı hasarlar geri dönmeyecektir. En önemli ameliyat sebebi olan kanser gelişmesi varsa tedavi çok pahalıya mal olabilecektir.

-------------------------------------------------------------------

KUSMA

Kusma, beslenmeyle yahut santral sinir sistemiyle ilgili etkenlerden ileri gelir. Psikiyatride sık görülen bir histerik semptomdur. Gebelikte de, bebeği istememeyi simgelediği ileri sürülmektedir. Sürekli bulantı ve kusma, litium toksisitesinde görülen bir özelliktir. Mîde muhtevasını ağızdan çıkarma eylemi. Kusma, çok çeşitli sebeplerle olabilir. Sıklıkla bulantı ve öğürmeyi tâkip ederse de, kafa içi basınç artışı gibi hallerde âniden fışkırıcı tarzda da olabilir. Kusmada midenin rolü pasiftir. Özellikle, karın kaslarının kasılması ile mide muhtevası dışarı atılır. Kusmanın altında yatan sebeple, mide ve oniki parmak barsağının ileri doğru kasılmaları azalınca midenin ağzı gevşer, diyafram kası ve karın kaslarının kasılması ile karın içi basınç artarak mide muhtevası yemek borusuna atılır. Göğüs içi basınç artışı ve yemek borusunun ters yönde kasılmaları ile de yutağa gelen materyel buradan da ağıza ve dışarıya ulaşır. Bu esnada soluk yolu kapanarak materyelin akciğere gitmesi önlenir. Merkezî sinir sisteminin baskılandığı hallerde bu olay önlenemez ve akciğer iltihabına yol açar. Kusma mekanizması beyin sapındaki “kemoreseptör trigger bölgesi” esas olarak kusma merkezinin kontrolundadır. Sindirim kanalından, yüksek beyin merkezlerinden veya kemoreseptör trigger zon (bölge) den gelen uyarılara cevaben kusma merkezi de diyafram kası, karın kasları, mîde ve yemek borusunu uyararak kusma meydana gelir. Kusmayı sağlayacak veya durduracak ilâçlar vardır, ancak kusma bazen önemli hastalıkların belirtisi olabilir. Bu bakımdan kusmanın altında yatan sebep, gerektiğinde araştırılıp, tedâvi edilmelidir. Kusmanın sebepleri; uzun süren hazımsızlık, apandisit, safra kesesi iltihâbı, karın zarı iltihâbı, barsak tıkanması, sistemik enfeksiyon hastalıkları, sindirim kanalının viral, bakteriyel, parazitik hastalıkları, karaciğer iltihâbı, beyin ödemi, beyin tümörü, beyine giden oksijenin azalması, migren başağrısı, beyin zarlarının iltihâbı, kafa içi basınç artması, kalp infarktüsü, kalp yetmezliği, hormonal bozukluk ve değişimler, gebelik, ilâç ve kimyevî maddeler psikolojik olabilir. Tedâvi: Uygun hallerde kusmayı kesici ilâçlar kullanılır.
 

Sadgraf

🌟Usta Tasarımcı🌟
Katılım
5 May 2009
Mesajlar
285
Tepkime puanı
23
Faydalı bilgiler,özellikle ilk konu vertigo benim muzdarip olduğum bir konu,bakalım pazartesi bir sonuca varırız inşallah artık:) Bu güzel bilgileri bizimle paylaştığın için teşekkürler canım:)
 

a.g.s.l

👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
1 Eki 2008
Mesajlar
2,444
Tepkime puanı
134
Paylaşım için teşekkürler "lovies:)"
 

gulum352

🏆Pro Tasarımcı🏆
Katılım
21 Nis 2008
Mesajlar
578
Tepkime puanı
28
gerçekten çok faydalı bigiler...
teşekkürler...
 
Üst