Hayat ve Kaza (Ece Temelkuran/ Milliyet 06/07/2007/)
"Hayat, o kadar da atla deve bir şey değil" dedi kalbine ve aklına çok kıymet verdiğim biri. Devam etti:
"O kadar önemli bir şey olsaydı 7 milyar insana verilmezdi."
Antin kuntin şeylere sıkılırken işe yarayabilecek bir bakış açısı. Hafifletebilir insanı. Ne ki bu hayat denen şeyden hepimizde bir tane var. Bu yüzden hepimiz için biricik, bu yüzden bitmesin diye gözünün içine bakıyoruz.
Ölmüyorsun nasılsa
Mucizevi bir şey nereden baksan. Milyonlarca spermden biri, diğer değil, bizatihi o sperm gidip yumurtayı buluyor bi' gayret. Rahme tutunuyorsun sonra. Vücuda girip de vücudun dışarı atmaya çalışmadığı tek nesne o sperm, enteresandır.
Sonra büyümeye ve düşmemeye çalışıyorsun içeride. Hayret verici bir biçimde büyüyorsun bir kadının karnının içinde.
Sonra başın yeterince büyüdüğünde, iki kalça kemiği arasından geçecek büyüklüğü aşmadan hemen önce, ittirmeye başlıyorsun eti. Dışarı çıkıyorsun bir gövdeyi yırta yırta. Sudan çıkıp havadaki oksijene alışıyorsun bağıra bağıra, ciğerlerin yırtılmıyor mesela.
Sonra nasılsa yaşıyorsun. Yastığa yüzünü gömüp boğulmuyorsun mesela, yataktan düşüp ölmüyorsun, yetişkin oluyorsun yavaş yavaş. Bombalar patlıyor ölmüyorsun, hasta oluyorsun ayağa kalkıyorsun, öğretmen dövüyor yıkılmıyorsun. Ama sonra bir gün...
Oluveriyor
Biri kavşağı yanlış yapıvermiş oluyor. Biri arabasında gaza basıp hava atmak isteyiveriyor. Bir başkası manasızca acele ediveriyor sollarken. Biri trafik ışıklarını tamir etmeyiveriyor. Böyle saçma sapan bir meseleden ölüveriyorsun. Senin mucizen bitiveriyor.
Dün, hayatını, böyle yanlış bir kavşak yüzünden yitiren Barış'ın babası televizyonda bağırıyordu:
"O kavşakta bekliyor olacağım! O kavşağın hesabını soracağım!"
Otomobil icadı
Bu halk, bu ülke otomobil denen icatla hiç başa çıkamadı. Barış ünlü olduğu için biliyoruz. Oysa her yıl neredeyse teröre "harcanan" can kadar insan harcanıyor trafikte. Öylesine nedenlerle. Ve bu, üzerine yazı bile yazılamayacak kadar tuhaf bir durum.
Ne diyeyim? Hızlı gitmeyin mi diyeyim mesela? Trafik kurallarına uyun mu diyeyim? Cezalar artırılsın mı diyeyim? Kavşakları yanlış yapmayın mı? Denemeyecek kadar zekâ özürlü şeyler bunlar. Ama işte bu zekâ özürlü şeyler yüzünden mucizevi ve biricik hayatlarımız bir anda elimizden alınıveriyor.
Türkiye, otomobil denen icatla başa çıkamadığı gibi bu trafik denen keşifle de bir türlü gerçek anlamda tanışamadı. Güce tapan bir kültürde büyüdüğümüz için ve yaya arabadan daha güçsüz olduğu için bütün trafik mantığımız arabalara göre, onlara öncelik vererek tasarlandı.
Trafik kültürümüz de böyle: Araba geliyorsa yaya koşmak zorunda mesela. Arabadaki güçlü olduğu için gaza basmaya tenezzül etmese de olur.
Yollar da aynı güce tapıcı mantıkla yapılıyor, kavşaklar da, ışıklar da. Güçlü olan, uyanık olan kazansın mantığıyla yapılan kavşaklar can alıyor böylece. Trafiği böyle okuduğunuz zaman vahşi, kanlı bir harita çıkıyor ortaya. Bugün Barış kurban ediliyor bu güce tapan mantığa, yarın başkası.
Savaşa, trafiğe, şehir terörüne, yetersiz hastanelere, işkenceye ve daha bir sürü akla zarar kör kuyulara atılan insanları düşünüyorum sonra. Bütün bu insanların geride bıraktıklarını düşünüyorum.
Bu ülke kayıplarına, öylesine nedenlerle kaybettikleri yakınlarına yas tutan insanlarla dolu aslında. Bir ülke yitirdiği mucizelerine durmadan, için için ağlıyor aslında. Biz ağlayan bir ülkeyiz böyle baktığında.