KB - Yurtdışı olayına buradan cevap vereyim. Valla yirmili yaşların gazıyla bir ara çok hevesliydim. Sonra giden- gelen ya da giden-kalan birkaç arkadaşı gördükten sonra tırstım. Para kazanma uğruna depresyona girmeye niyetim yok, hali hazırda yurtdışına açık bir konumdayım zaten
Gelişmiş internet bağlantıları ile artık mesafeler pek engelleyici olmuyor. İşi alıyorum, eskizimi gönderiyorum, firma değişiklik isterse yapıyorum, işi tamamlayıp 300 dpi’da ftp’me atıyorum onlarda indirip yayına veriyorlar
Bunları yapabilmek için orada olmaya gerek olduğunu sanmıyorum. Ha ileride, hayallerimin ötesinde bir ilerleme kaydedersem ve içinde bulunmam gereken bir proje olursa giderim elbette. Ama geri dönmek koşuluyla
DD - Okulda aldığın eğitim sence yeterli mi, eksikleri neler, bu eksiklikler nasıl giderilir.
KB - Açıkçası benim şu anda yaptığım işle, okuduğum okulun zaten pek bir ilgisi yok. Grafik mezunuyum ve üniversite döneminin bana bir şey katmaktan ziyade resimsel gelişimime çok fazla zarar verdiğini düşünüyorum. Okulun ilk günü bindir hevesle ilk dersime girdiğimde kafamda binlerce düşünce vardı. O zamanlar çok farklı bir adamdım, reklamcılık sektörü yeni yeni patlıyordu ve grafiker olarak çok iyi bir kariyer yapacağımı sanıyordum. Eh, bilgisayarda tasarımlar yapacağım, çok sağlam şeyler çıkartacağım diye düşünürken, hoca içeri girdi ve "İçinde isminizin bulunduğu 20x20 kara kalem bir çizgi çalışması" yapın dedi. İşte o an çok büyük bir hata yaptığımı anladım. Üniversite yıllarım boyunca resimden nefret ettim. Bunun nedeni Türk eğitim sistemindeki eksikler + hocaların egoları olarak özetleyebiliriz. Sizi kendi gibi olmaya zorlarlar eğer içi boş bir kapsanız güzelce dolarsınız, ama çocukluğunuzdan beridir resim ile uğraşıp birikim yaptıysanız, onların dedikleri size bomboş gelir. (Ama ben boş bir kabım temel eğitimim hiç yok diyorsanız en azından bazı temel konularda faydalanabilirsiniz okuldan.) Elbette ben kendi hocalarım için konuşuyorum ama genel olarak üniversitelerimizdeki zihniyet budur... "Bu çocuğun tarzı buna yatkın, bunu böyle yönlendirelim" tadında bir anlayış yoktur bizim hocalarda, daha çok "Gruba uyacaksın!" anlayışı geçerlidir, herkes standart benzer işler üretmelidir. Tek tip sanatçı yaratmaya çalışmak zaten sanatın ilkeleriyle çatışır...Türkiye’deki resim sanatçılarının eksikliğinin bir nedeni eğitimdir. Ben ilkokulda ve lise hayatımda derste defterime kitabıma resim çiziyorum diye çok dayak yedim hocalarımdan
Yurtdışında olsa, resim yeteneği görülen çocuğu özel programa sokuyorlar, ben ise kafama cetvel yiyorum, ondan sonra "Neden burada olmuyor bu işler?" demek saflıktır... Peki bunlar nasıl düzeltilir? Yeni bir jenarasyondan umut beklemek dışında yapılabilecek bir şey yoktur bence. Açıkçası ben sadece hocaları suçlamıyorum. Sonuçta eski hocalarımın hepsi old school tiplerdi, bu insanlardan sizin gibi düşünmelerini beklemek zaten fazla şey istemek olur. Türkiye’de istediği seviyeye ulaşamayıp -sadece- eğitim sitemini suçlayanlara da ayrıca kıl oluyorum
Bir insan "bir şey" olmak istiyorsa olur. Şartların kötülüğü bir bahane olamaz. Hatta ülkemizde sanat eğitimi sisteminin yetersizliği, "sıfır" teşvik, "sıfır" destek iş alanlarının azlığı gibi handikaplara rağmen iyi bir çizer olabilmiş adam, Amerika’da yıllarca eğitim almış, kurslara gitmiş, doğumgünlerinde pahalı boya, kalem setleri armağan edilmiş, "sanatçısın sen, aferin!" diye pohpohlanmış, desteklenmiş, takdir edilmiş en nihayetinde başarıyı yakalayıp güzel paralar kazanmış bir çizerden çok daha fazla saygımı kazanır. Neyse kısacası, Ben şu yaşıma kadar bir insanın gelip bana çizim ile ilgili bir şey öğrettiğini hatırlamıyorum. 2 sene desen dersi aldım, 2 yıl boyunca kıyafetli insan çizdik! Yahu altındaki kas yapısını anlamadan o elbiseyi nasıl oturtacaksın ki? Anatomiyi anlamadan öyle yıllarca çizdirdiler bize. Eski çalışmalarımı çıkartsam rahat 500 tane sandalye üzerinde oturan kazaklı adam deseni vardır bende... Kısacası ben eğitimimi çizgiromalar, büyük üstadların albümleri ve kendi çizim masamda aldım. Desen öğretmenlerim: John Buscema, Gary Kwapsiz, ışık gölge öğretmenlerim: Nestor Redondo, Tony DeZuniga, kompozisyon öğretmenlerim: Frank Frazetta, Joe Jusko olmuştur.
DD - Üretim sürecin nasıl? (Araştırma yapıyor musun? Elinde esinlendiğin modellerin oluyor mu? Yoksa sadece hayal gücüne mi güveniyorsun? Ne kadar vakit alıyor, bir eser Üretmeye nasıl karar veriyorsun vb...)
KB - Ben pek öyle araştırma yapan bir insan değilim, sipariş işlerde daha önce hiç çizmediğim bazı araçlar ya da environment olabiliyor o zaman zorunlu olarak yapıyorum araştırma. Mesela çalıştığım bir çizgiroman projesinde 8-10 sayfa yelkenli (Kalyon) gemi çizmem gerekiyordu, gemi kolay bir malzemedir ama 5 direkli kalyon çizmek zordur, netten bol bol resim indirip saatlerce geminin anatomisini farklı açılardan inceledim. Bunun dışında çok yönlü bir illüstratör olarak çocukluktan beri neredeyse her konuda resim çizdiğim için çok fazla araştırma yapma gereği duymuyorum. Kendim için yaptığım çalışmalarda zaten resim kompozisyon olarak kafamda iyice belirlenmeden çizim aşamasına geçmiyorum. Çizim aşamasına geçtiğimde ise resmin gölge değerinden, renk tonuna kadar her şey zaten kafamda hazır oluyor. Birkaç küçük değişiklik yaparım ama genelde deneysel bir çizer değilim. Süreç ise genelde karakalem eskiz, çinileme, tarama ve tablet-ps şeklinde gidiyor. Direk dijital ortamda başladığım bir resim olmadı resime her zaman kağıt üzerinde başlarım. Süre ise çok değişkendir, mesela full-colour bir frp illüstrasyonu yapıyorsam ve kompozisyonda 4-5 karakter varsa çalışmanın tamamı 15-20 saat içinde tamamlanıyor. Ama mesela bir animasyon filmi için hazırladığım karakter konseptlerinde background’u olmayan monokrom bir karakter ya da araç çizmem 2-3 saatimi alıyor.
DD - Yaptığın çalışmalarda arap kültüründen etkilendiğini görüyorum bunun özel bir sebebi var mı?
KB - Prince of Persia çocukken çok sevdiğim bir oyundu, orada stilize edilmiş şeyh, prens, cariye karakterleri beni çok etkilerdi. Yuvarlak hatlara (Kompozisyonel olarak) meraklı bir insan olarak, doğu kültüründe yazı sanatından, silah şekillerine kadar her alanda karşımıza çıkan "round shape" olayının beni etkilemesi kaçınılmazdı. Çöl görüntülerini, vahaları, develeri, çadırları, kafaya sarılan tülbentleri ve bunun gibi malzemeleri çizmeyi seviyorum, resimlerimde hakim olan kahve tonları da buradan kaynaklanıyor sanırsam. Genel olarak "Arap" kültüründen ziyade bedevi, oryantal binbir gece, masalları atmosferinden bir etkilenme söz konusu. Osmanlı tarihine de düşkün bir okuyucu olduğumu belirteyim. Tüm bunlar bir araya gelince bazı resimlerimde bu tarz etkileşimler görmek mümkün. Ama kendini tekrar etmeyi sevmeyen biri olarak tek tarz üzerinde takılı kalmayı tehlikeli buluyorum. Arasıra bu tarz oryantal çalışmalar yapıyorum vakit buldukça.
DD - Çalışmaların için hangi malzeme veya programları kullanıyorsun?
KB - Dijital olarak renklendirme yaptığımdan dolayı traditional medya benim için çok önemli değil, basit bir 2b kalemle eskizlerimi tamamlıyorum. Işık gölge değerlerini belirlemek için faber castell ecco pigment (Genelde 0,1 ve 0,3) ile taramalarımı yapıyorum.Böylece hatlar belirginleşiyor ve tabi bu bana renklendirmede kolaylık sağlıyor. Sonra kurşun kalem izlerini siliyorum (Texture etkisi verenlere dokunmuyorum.). Sonra tarayıp, Photoshop’da açıyorum. Wacom Intuos2 tabletimle boyamaya başlıyorum.
DD - Yaptığın işler arasında senin icin özel olan bir çalışma var mı?
KB - Yok. Kendi çalışmalarımı pek beğenmem.
DD - En beğendiğin yada esinlendiğin Türk/Yabanci sanatçı/sanatçılar kim?
KB - Yabancılarla başlarsak, elbetteki bizim türün tanrısı kabul edilen Frank Frazetta derim. Sonra, Brom’u severim. Beksinski’de iyidir. Bir de klasik Royo ve Vallejo diyeyim de tam olsun
Çizgiromancılardan da, Barry W. Smith’i çok severim. En çok taklit edilen bir ekolün yaratıcısı olarak Jim Lee diyebilirim. Hem sanatsal hem de ticari kabiliyetinden dolayı John Byrne’ı da saymak gerekir. Daredevil’de yarattığı harikalarla gözüme girmiş Joe Quesada vardır. Conan çizerlerinin çoğuna zaten bayılırım. Avrupa’dan Milo Manara, Ivo Milazzo, Villa ve Enki Bilal severim. Yerlilerden Bülent Arabacıoğlu benim için gelmiş geçmiş en büyük Türk çizgiroman çizeridir. Suat Gönülay’da bir tanedir. Daha yenilerden Kenan Yarar’ı severim, çocukken mektup yazmıştım cevap vermemişti
Aslen yenilerin çoğuna gıcığım, inanılmaz mesleki kıskançlık var, pastayı bölüşmek istemiyorlar. (Ben kesinlikle böyle olmayacağım.) Mizahçılardan da Ahmet Yılmaz ve amatörlere verdiği desteklerden dolayı Kaan Ertem’i çok severim. Emrah Ablak ve Umut Sarıkaya’da harikadır.
DD - Şu sıralar ne üzerinde çalışıyorsun?
KB - Judgment’s Fall diye bir çizgiroman hazırlıyorum Amerikalılar için. Kapağını falan yeni bitirdim daha. Hikaye Sudan gibi yerlerde geçtiği için "Senin çizgin çok egzotik gel bakalım!" dediler. Tabi asıl neden: ucuz işçi
Sayfa dizaynından çizimine, çinisinden renklendirmesine kadar her şeyini ben yaptım, az daha balonları da bana yazdıracaklardı
Stüdyo şimdi finansman için majör yayıncılarla görüşecek, eğer yayıncılardan biri projeyi kabul ederse, Amerika’da yayınlanmaya başlayacak. (Tabi o zaman ucuz işçi olmayacağım daha fazla.) Bunun dışında Code name: Void diye uzun metraj bir anmasyon filminde ise lead concept artist olarak çalışıyorum. Filmin ik teaser’ı yakında çıkacakmış. Bu film için çok saplam karakter, ünite, silah tasarımları falan yaptım. Yalnız bunları yayınlamam yasak maalesef
şimdilik kariyerimi bu iki branş çerçevesinde götürmeyi planlıyorum, açıkçası çizgiroman için çok hevesim yok, çizgiroman okumaktan asla vazgeçemem lakin çizmek gerçekten inanılmaz zor yani getirisi çok tatmin edici düzeyde değilse bulaşmamayı düşünüyorum Konsept tasarım ise hem çok özgür olabildiğin hem de inanılmaz eğlenceli bir alan. Bir karakter dizayn ederken inanılmaz eğleniyorum, yani aslen gönlümde yatan meslek bu, hollywood olduğu müddetçe aç kalma şansınız da yok
Bunların dışında Year of the Zombie frp oyunu için de bir dolu resim hazırladım. Bir de Eragra diye 9 kitaplık bir oyuna kart serisi hazırlama teklifi aldım, düşünüyorum...Bunların dışında sipariş cd kapağı illüstrasyonları yapıyorum bazı gruplara, Burada ise bazı yayıncılara kitap kapağı falan yapıyorum işte
DD - Çalışırken ne dinliyorsun?
KB - Belirli bir tarz dinlemem, dinlediklerim arasında müzikal uçurumlar vardır. Yabancılardan Faith no More çok dinlerim (Dağılmasına en çok üzüldüğüm grup). Pink Floyd, Amorphis, Massive Attack, Air falan dinliyorum bazen Tony Bennet bile dinlerim. Yerlilerden Replikas’a bayılıyorum, eskiden Asiaminor dinlerdim sıklıkla..
DD - En son tükettiğin film/konser/kitap?
KB - Yanlış hatırlamıyorsam Sky Captain and the World of Tomorrow filmini izledim. Konsere giden bir insan değilim. En son okuduğum kitap ise Bret Ellis’in American Psycho’su.
DD - Hayatta vazgeçemem dediğin 5 şey nedir?
KB - Ailem (Kedim dahil), mesleğim, arkadaşlar, divx arşivim, çizgiroman kolleksiyonum
Alıntı: Dinodream