Neler yeni

Yeni mesajlar Yeni konular En çok mesaj En çok tepki En çok görüntülenen

BAUHAUS OKULU ve FOTOĞRAF SANATI

Yasemin

Belgisiz Sıfat
👑Efsanevi Grafiker👑
Katılım
14 Ağu 2007
Mesajlar
3,962
Tepkime puanı
175
Yaş
40
Bauhaus, 1919 yılında Walter Gropius tarafından Weimar'da kurulmuş olan bir mimarlık ve güzel sanatlar okuludur. Okulun en büyük hedefi sanat ve zenaat ikilemini ortadan kaldırmak, eğitim sürecinde hem özgün ve estetik biçimin, hem de çağın görüntüsüne uygun teknolojik bileşenlerin uyumunu yaratıcı olarak yakalamaktır. Bu amaçla teknolojiden yararlanarak “sanat”la “zenaat”i birleştirmiştir.

Bauhaus, 20. yüzyıl modern mimarlığının oluşmasına katkıda bulunmuş kurumların en önemlilerindendir. Modernist çizgisi, tasarımda açıklık, akılcılık, sadelik, geometrik düzenlemeye bağlı biçimler, asal renkler ve işlevsellik temeline oturan Neo-plastisizm ve Konstrüktivizm ile kendini göstermiştir. Okul, 20. yüzyılın başlarında akademiden atelyelere kaymanın başlaması ve genç sanatçıların akademide değil, tanınmış sanatçıların yanında çalışmaya istekli olmalarının yoğunlaşmasıyla açılmış bir devlet kurumuydu. Ancak eğitim ve öğretim yönünden, devlet tarafından kurulan diğer sanat okullarından farklıydı. Bauhaus, Weimar'daki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu ile Uygulamalı Sanatlar Okulu'nu bünyesinde birleştirmişti. Okulun görevi, sanatsal yetisi olan insanları, yaratıcı şekillenmeyi başaracak mimar, ressam ve el sanatçısı olarak yetiştirmekti. Bauhaus'ta öğretim üç esas sanat dalında toplanmıştı : Mimarlık, Resim ve Yontu.

Bauhaus Okulu’nda serbest sanat, uygulamalı sanat ayrımı yapılmıyor, taşçılık ve tornacılıktan dokumacılığa kadar küçük sanatların her çeşiti öğretiliyordu. Bauhaus, emeğe ve el ustalığına dayanan rönesans atölyelerini örnek almıştı. Orada olduğu gibi burada da öğrencilerin çalışmaları tek sanat dalında kalmıyor, buradan çıkanların sahne dekorundan mobilya, tekstil ve sofra takımına kadar kullanılan her türlü eşyayı tasarlayabilen bir eğitimden geçmeleri isteniyordu. İş eğitiminin önemi özellikle vurgulanıyordu. Mimar, ressam ve yontucular tam birer işçi gibiydiler.

İş eğitiminin verimli olabilmesi için öğrencilerdeki yaratıcı gücün uyandırılması gerekiyordu. Atelye çalışmalarında öğrencilerden taklit etmeleri değil, yeni yaşama ayak uyacak biçimler oluşturmaları isteniyordu. Bu yüzden V. Kandinsky, P. Klee, O. Schlemmer, L. Feininger ve Moholy-Nagy gibi sanatçılar atölyelerin başına geldiler. Dışarıdan da Maleviç ve Lissitzky gibi tanınmış sanatçılar konuk ya da konferansçı olarak geliyorlardı. Burası öğretmenlerin öğrencileri eğitmekten çok usta/çırak ilişkisi içinde onlarla çalıştıkları, atölyelerindeki üretkenlikle kendini yenileyen canlı bir kuruluş olma çabasındaydı. Derslerin amacı, teknik ve biçime ilişkin temel terim ve kavramları öğretmekti. Çalışmalar daha sonra "çırağın" seçtiği özel bir atölyede sürer ve üç yıl sonra "ustalığa" hazırlayan bir bireşim atölyesinde son bulurdu. Bauhaus, bu tür çalışmalarıyla 1923 yılında öğrencilerin ve öğretmenlerin ortak yapıtlarının sergilendiği bir "Bauhaus Haftası" düzenledi. Sergilenen yapıtlar arasında tam olarak döşenmiş bir deneme evi yer aldı ve hafta boyunca tiyatro, müzik ve bale gösterileri de yapıldı.

Okulla yaşam, sanat dünyası ile endüstriyel yaşam arasında ilişki kurmak amacıyla Bauhaus, seri üretim yapan fabrikalarla ilişkiye geçmiş ve onların seri mallarına biçim verilerek kalite kazandırmaya başlamıştır. Bunun yanında okul, sosyal sorumluluk taşıyan, toplumun gereksinimlerine karşılık verebilecek yeni bir sanatçı tipinin yetiştiği bir kurum olmuştur. Ayrıca okul, çeşitli sanat dallarını birleştirmeyi denemek yoluna giderek bir “bütün sanat” (art total) yapmak istemiştir.

1925 yılında okulun merkezi Dessau'ya taşınır. Ancak 1931'de Naziler Dessau'yu ele geçirince okul Berlin'e gider ve 1933 yılına kadar burada çalışır. Bir süre sonra da sanatçıların çoğu çeşitli ülkelere dağılırlar. L. Moholy-Nagy de Amerika'ya, Chicago'ya gider. 1937 yılında Bauhaus Okulu'nu burada "New Bauhaus" adıyla tekrar kurar. Daha sonra bu okul "Chicago Institue of Design"a dahil edilmiştir. Bauhaus öğretisi çok önemliydi. İlk devrimci sanat hareketlerinin tasarım ve el işçiliğiyle bağlantı kurmuştur. Binaların görünüşünü, tüketim mallarını, posterler ve kitapları ve tabii ki fotoğrafın kendisini çok etkilemiştir. Fotoğraflar daha çok tonlar, çizgiler, boşluklar ve şekillerin ilişkilerinin keşfedilip objektif bir biçimde temel yapı üzerinde düşünmek olarak algıladılar. Zamanla gerek piyasada fotoğrafçılığın yaygın kullanıma ulaşması, gerek bu yeni teknolojik imge üretme biçiminin Bauhaus'un sanat ve endüstriyi birleştirme felsefesine uyması ve özellikle de Moholy-Nagy'nin fotoğrafçılığa olan yakın ilgisi nedeniyle fotoğrafçılık, Bauhaus "müfredatında" önemli bir yer kazanmış ve bir de fotoğraf atölyesi kurulmuştu. Moholy-Nagy de bu okulda temel tasarım dersi veriyordu. Sanat ve teknolojinin birleşmesi, okulun geçerli sloganı haline gelmişti. Bu yıllarda fotoğrafçılık, "Tasarım Sentezi"nin en önemli unsurlarından biri olmuştu. Tasarım Sentezi; kullanılacak malzeme ile doğrudan deneyimde bulunarak görsel problemlerin çözümünü öğrenmek ve malzemeyle doğrudan, deneysel bir ilişki kurma sonunda da ortaya çıkacak yapıtlardan kuramlar geliştirmektir.

Moholy-Nagy, fotoğrafçılığı o zamana kadar yerleşmiş olan Alfred Stieglitz, Paul Strand ve Edward Weston gibi Amerikan fotoğrafçılığının üç ustasının "modern fotoğraf" anlayışını, yapıtlarındaki bireysel esine dayanan, dışavurumcu, kişinin konuya yaklaşımından kaynaklanan net ve açık fotoğraf örnekleri yerine, araştırılması gereken, kendine özgü biçimsel sorunları olan, demokrat ve katılımcı bir toplum sanatı olma potansiyelini içeren bir iletişim ortamı olarak görüyordu. Sanat yapmak ya da toplumsal bir işlevi yerine getirmek yerine, “zaman-ışık-mekan” üçlüsünün ilişkileriyle ilgileniyor, dışavurumculuğun karşısına da deneyselliği çıkarıyordu. Romantik sanatçı kavramına karşı çıkıyor, teknolojinin saf ve bozulmamış imgelerini çağdaş bir yaklaşımla kullanan, araştırma ve yaratma sürecinin üzerinde duran, tasarım sentezinin bir eri olarak görsel çevreyi düzeltecek yeni bakış açılarına sahip olan sanatçıları arıyordu. Bauhaus'taki eğitim sürecinde de fotoğrafçılığa yaklaşım bu açılardan olmuştur. Zaten yeni bir sanat dalı olan fotoğrafçılığın kendine özgü standartlarının araştırılması ve sınırlarının zorlanması ana ilke olarak kabullenilmiştir.

"Yeni görme biçimlerinin geliştirilmesini sağlamak için insanların bilinçlendirilmesi gerekiyordu. Sanat ve teknolojinin çağdaş bileşimine ancak bu yolla ulaşılabilirdi. Fotoğrafçının görevi, her konuyu sadece biçim ve süreç açılarından incelemekti.'Sanat' amaçlı fotoğrafı 'reklam' fotoğrafından ayıran sadece niyet ve içerikti. Her iki durumda da biçimsel kaygı aynı olmalıydı. Sanatçılara ve reklamcılara imgelerin taşıyacağı anlamlarla değil, fakat imge üretim süreciyle ilgili olarak aynı şeyler üretilmeliydi." İşte Moholy-Nagy'nin toplumu değiştirme ve yeni bir kültür yaratma yolundaki önerisi buydu.

Bauhaus öğretisi içinde fotoğrafın çerçevesi (kadrajı) bilinci, görüntüye duyarlılıkla yaklaşma, resim sanatının özellikleri, saydam ve yarı saydam düzlemler, değişik tekrarlar, ışığın açığa çıkardığı nesnelerin dokuları, ton geçişleri gibi biçimsel öğelerin fotoğrafta kullanılması çok önemliydi. Bu tür çalışmalar fotoğrafçılığa sanatsal ve akademik yaklaşımla çağdaş ve ortak bir davranış biçimi haline gelmesini sağlamıştır. Böylece farklı ortamların ve malzemelerin birlikte kullanılmasına ağırlık veren, teknolojinin yeni buluşları karşısında eziklik duymadan, onları deneysel biçimlerde kullanmaya hazırlıklı ve biçimsel yönden olduğu kadar içeriksel açıdan da konuya kuramsal yaklaşabilen yeni kuşak fotoğraf sanatçıları ortaya çıkabilmiştir. Bu sanatçıların en önemli temsilcileri arasında Arthur Siegel, Harry Callahan ve Aaron Siskind sayılabilir. Bu sanatçılar, Bauhaus geleneğinde olan “deha-usta” öğreticinin kendine özgü bilgi ve yaklaşımlarını istediği gibi öğrencilerine aktarabilme prensibine sadık kalmış ve okulun fotoğraf felsefesinin çağa uygun bir biçimde yenilenmesini sağlamışlardır. Böylece Moholy-Nagy’nin öğretisini yani deneysel kaygıyı, dışavurumcu sanat yapma kaygısıyla uzlaştırmışlardır.

Moholy-Nagy, önce Bauhaus'ta, daha sonra Amerika'daki "New Bauhaus"ta ve 1939 yılında kurduğu "Chicago Tasarım Okulu"nda (Institue of Design) geleneksel sanat dallarının öğretilmediği, teknoloji ve uygulama ağırlıklı bir eğitim vererek fotoğrafçılığın ayrıcalıklı bir yeri olduğunu gösterdi. Sanatçının en kalıcı katkısı da, ilk kez fotoğrafçılığı kendi başına ayrı bir akademik disiplin olarak bu okullar içinde koruyabilmesi olmuştur. Böylesi korunmalı bir ortamda fotoğrafçılık, diğer sanat dallarınca ezilmeden kendi gelişmesini tamamlayabilmiştir.​
Yard.Doç.Dr.A.Beyhan ÖZDEMİR
Alıntıdır..
 
Moderatör tarafında düzenlendi:

Benzer konular

Engin BÜTÜN

🏆Pro Tasarımcı🏆
Katılım
13 Ara 2007
Mesajlar
748
Tepkime puanı
32
Web sitesi
www.ruzgarajans.com
Fotoğraf deyip geçmeyelim içinde bu kadar detay olduğunu bilmiyordum bu güzel yazı için çok teşekkürler casmin..
 

tamambocegi

🌱Yeni Üye🌱
Katılım
10 Ocak 2008
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0
çok faydalı oldu benim için teşekkür ederim paylaştığınız için
 
Üst