sevgiden-iz
🌟Usta Tasarımcı🌟
- Katılım
- 26 Şub 2010
- Mesajlar
- 335
- Tepkime puanı
- 67
BİLGİSAYAR ÇIKTISINDAN KARNE Mİ OLURMUŞ CANIM?---------------20.06.2010 02:10
Aslında biraz zaman geçti konu güncelliğini yitirdi ama yine de paylaşmak istedim.
Önceki Cuma bizim evin gençleri karne aldılar. Çok şükür ikisi de iyi durumdalar. Ben böyle günleri hep kendi -böyle günlerimle- karşılaştırırım. Bizler biraz daha mı Saygılıydık, İtaatkardık yoksa daha mı Korkaktık? Ya da bizim öğretmenlerimiz için dayak cennetten mi çıkmaydı bilmiyorum. Şimdiki gibi üç saniye hakkı da yoktu. (Üç saniye nedir derseniz açıklayayım. Gerçi öğrenciler biliyordur da ben yine de bilmişliğimi yapayım.
Eğer öğretmeniniz size bir şiddette bulunursa üç saniye içinde öğrenci de ona şiddet uygularmış ve öğrenci suçlanamazmış!! Refleks bir nevi. Daha neler duyacak bu kulaklar?) Son güne kadar formalarımızla önlüklerimizle gider son derse kadar can sıkıntısıyla bekler, yapmacık hikayeler, sonunda zor gülünen fıkralar anlatılır, herkesin bildiği bir adadan kuzu, kurt, ot nasıl taşınır diye kafa yorulur, bir an önce verseler şu karneleri diye vızıltı halinde söylenirdik. Hatta sadece Akdeniz, Karadeniz karneleri isteriz diye başlayan özlü sözleri her teneffüs bağırırdık. 
Ammaaa bizim karnelerimiz özeldi. Kalın kartondan olunca karne gibi karneydi. Hepsi okula gönderilir. Bizler karne parası karşılığı dokunabilirdik. Bir de karne parası vermeyene karne yok diye korkuturlardı. (Sanki karne verilmese yerini ne dolduracaksa artık.) Ben kendi adıma söyleyeyim çok kuralcıydım. Hiçbir kuralın dışına çıkmak istemeyen çalışkan öğrenci tipi işte. (Bunun süt veren bir hayvanla anılan adı da var da ben yazmayayım. Zaten bu aralar çok geveze üye oldum.) Yazılarım düzgün olduğu için öğretmen kendi yapacağı işi bana yıkar (Tabii o zaman görevi layığıyla yerine getirme aşkı vardı.) Yanına çağırır elime bir dolma kalem tutuşturur karneleri bana doldurturdu. (Yanlış yazma, geri al, kopyala, yeniden yaz, sil gibi lükslerimiz yoktu. Bu konuda bilgisayara saygım sonsuz.) Son derece dikkat ederdim. Çünkü herkesin karnesi bir taneydi. Yapılan küçük yanlışlar için çamaşır suyuna bulanmış, ucu pamuklu kibrit çöpümüz vardı ama onu da her zaman kullanamazdık…
Nedense o zamanlar notlar, kanaat notları hep gizli olurdu. Öğretmenler saklayabildikleri kadar saklardı. Öğrensin işte çocuk ne olacak ki? (Şimdi e-okul dan her şeyi açık açık öğreniyorlar.) Arkadaşlar baya bir sıkıştırırdı “hadi söyle kaç almışım karneye kaç düşmüş” diye. O kadarlık havamız olsundu di mi?
Bir başıma müdürün odasında karne yazmışım, elim kolum mürekkebe bulanmış. Bende kendimi ağırdan alır söylemek istemezdim.
Hele takdir, teşekkür, üstün başarı belgesi alacak olanlar daha bir delirtirlerdi. Neyse efendim bizim karnelerimiz özeldi. Sömestre de verilen karne veliye imzalatılır katlanmadan geri götürülürdü. Öğretmenlerimiz öyle baştan savma iki kelime değil baya güzel övgülerle, başarı dilekleriyle imzalardı. Hem yazıları neredeyse hattat kalitesindeydi. Karne alınca doğrudan eve gidilir. Televizyonun üzerine yerleştirilir akşam herkese gösterilirdi. :rofl:
Oysa şimdi öyle mi?
Çocuklar kafalarına göre doğrudan daha Pazartesiden tatile girdiler Salı günü okula bir şey sormaya gittiğinde kızıma niye geldin sen diye söylenmiş bile öğretmenleri. Birde işin ilginç tarafı sınıfların kapı kollarını sökmüşler (öğrenciler giremesin içeri diye, öğrenciler de içeri girmek için can atıyorlardı sanki:rofl
anahtar denen nesne daha icat edilmemiş gibi. Ne ilkellik.
Son iki aydır zaten yaz kıyafeti diye ne isterlerse giyip gidiyorlar okula. (Biz gerçekten korkakmışız ya. Ya da saf mı? Ya da Ya da disiplinli mi ki? Ben gerçekten anlamadım:anlamadim
Cuma günü de öğleye doğru arka arkaya telefonla aradılar ikisi de “Anne ben arkadaşlarımla dolaşıyorum.” Diye. Akşam karneler geldi. Dörde mi sekize mi katlanmış hali vergi iade fişi gibi görünen. Buruş buruş kağıt parçaları. Ceplerine sıkıştırmışlar ikisi de. Ne kartondan ne de görüntüsü görkemli. Basbaya bir bilgisayar çıktısı. (Uzun yıllardır böyle de ben bu yıl fark etmişim aradaki benzemezliği.) İçinin yazıları incecik. Özensiz bir öğretmen yazısı- imzası. Neredeyse büyüteçle inceleyeceksiniz. Sevimsiz bir şey. Notları iyi Allah’tan. Atıvermişler çekmeceye oysa bizde öyle miydi? Çerçeve yaptırsak tablo niyetine duvara asılırdı.:rofl: Karne karşılaştırmaları bunlar efendim. Unuttuğum sizin aklınıza gelen varsa ekleyebilirsiniz.
(Gençler gelecekten, yaşlılar geçmişten bahseder derler ya. O hesap ileride anılarımı yazacağım diyen birisi de değildim ama paylaşmak istedim.)
-------Alıntı değildir. Çekmeceye tıkıştırılıveren ve çerçevelere layık görülen iki karnenin hikayesidir. Neredeyse çekmece dahi kabul etmeyecek. Buruş buruş köşesinden buldum dün. Hiç te sırası değil ütünün ama ütüye başlayınca ütüleyeyim bari de karneye benzesin biraz.
Ve yazdıklarıma kızımın tepkisi:
“Ezmişsin bizi anne!!!” Ne demekse bu ezme de yeni çıktı.(Benim bildiğim acılısı olur
)---------------
Aslında biraz zaman geçti konu güncelliğini yitirdi ama yine de paylaşmak istedim.
Önceki Cuma bizim evin gençleri karne aldılar. Çok şükür ikisi de iyi durumdalar. Ben böyle günleri hep kendi -böyle günlerimle- karşılaştırırım. Bizler biraz daha mı Saygılıydık, İtaatkardık yoksa daha mı Korkaktık? Ya da bizim öğretmenlerimiz için dayak cennetten mi çıkmaydı bilmiyorum. Şimdiki gibi üç saniye hakkı da yoktu. (Üç saniye nedir derseniz açıklayayım. Gerçi öğrenciler biliyordur da ben yine de bilmişliğimi yapayım.
Ammaaa bizim karnelerimiz özeldi. Kalın kartondan olunca karne gibi karneydi. Hepsi okula gönderilir. Bizler karne parası karşılığı dokunabilirdik. Bir de karne parası vermeyene karne yok diye korkuturlardı. (Sanki karne verilmese yerini ne dolduracaksa artık.) Ben kendi adıma söyleyeyim çok kuralcıydım. Hiçbir kuralın dışına çıkmak istemeyen çalışkan öğrenci tipi işte. (Bunun süt veren bir hayvanla anılan adı da var da ben yazmayayım. Zaten bu aralar çok geveze üye oldum.) Yazılarım düzgün olduğu için öğretmen kendi yapacağı işi bana yıkar (Tabii o zaman görevi layığıyla yerine getirme aşkı vardı.) Yanına çağırır elime bir dolma kalem tutuşturur karneleri bana doldurturdu. (Yanlış yazma, geri al, kopyala, yeniden yaz, sil gibi lükslerimiz yoktu. Bu konuda bilgisayara saygım sonsuz.) Son derece dikkat ederdim. Çünkü herkesin karnesi bir taneydi. Yapılan küçük yanlışlar için çamaşır suyuna bulanmış, ucu pamuklu kibrit çöpümüz vardı ama onu da her zaman kullanamazdık…
Nedense o zamanlar notlar, kanaat notları hep gizli olurdu. Öğretmenler saklayabildikleri kadar saklardı. Öğrensin işte çocuk ne olacak ki? (Şimdi e-okul dan her şeyi açık açık öğreniyorlar.) Arkadaşlar baya bir sıkıştırırdı “hadi söyle kaç almışım karneye kaç düşmüş” diye. O kadarlık havamız olsundu di mi?
Oysa şimdi öyle mi?
Çocuklar kafalarına göre doğrudan daha Pazartesiden tatile girdiler Salı günü okula bir şey sormaya gittiğinde kızıma niye geldin sen diye söylenmiş bile öğretmenleri. Birde işin ilginç tarafı sınıfların kapı kollarını sökmüşler (öğrenciler giremesin içeri diye, öğrenciler de içeri girmek için can atıyorlardı sanki:rofl
Son iki aydır zaten yaz kıyafeti diye ne isterlerse giyip gidiyorlar okula. (Biz gerçekten korkakmışız ya. Ya da saf mı? Ya da Ya da disiplinli mi ki? Ben gerçekten anlamadım:anlamadim
(Gençler gelecekten, yaşlılar geçmişten bahseder derler ya. O hesap ileride anılarımı yazacağım diyen birisi de değildim ama paylaşmak istedim.)
-------Alıntı değildir. Çekmeceye tıkıştırılıveren ve çerçevelere layık görülen iki karnenin hikayesidir. Neredeyse çekmece dahi kabul etmeyecek. Buruş buruş köşesinden buldum dün. Hiç te sırası değil ütünün ama ütüye başlayınca ütüleyeyim bari de karneye benzesin biraz.
Ve yazdıklarıma kızımın tepkisi:
“Ezmişsin bizi anne!!!” Ne demekse bu ezme de yeni çıktı.(Benim bildiğim acılısı olur